20 Temmuz 2009 Pazartesi

Mr. Gray

İçimdeki yaşlı adam konuştu.

"Bu boku yıllardır yiyorum. Tadı hiç değişmedi..."

Evet, sürekli yazıyorum. Baktığımda geride kalan tek şey tebessüm. Kendi öğütlerimi kendim tutmuyorum. Belki de albenisi yoktur diye, uymak gelmiyor içimden. Bir şeyleri satabilmekte bir sanattır. İnsan başkalarına yol göstermeden önce kendisi bu yoldan gitmelidir. Kim gidiyordu ki ?

İçimdeki duygu, hissettiklerim, yaşlılık değil. Daha farklı, üzerimde bir ölmüşlük var... Bildiğin ölmek gibi. Sanki, derilerim üstümden dökülüyormuş gibi. Vücudum kararıp, morarmasa da, et parçaları yürürken üstümden dökülüyormuş gibi. Bazen, kollarımı, vücudumu tutuyorum. Parçalanmayayım diye...

Oysa o kadar gencim ki, neden bu bitkinlik? Daha canlı olmam gerekirken neden üzerimde bir uyuşukluk var? Neden insanlara sataşıp canlarını sıkan pis bir moruğum? Gençleşmem için illa bir bakirenin kanı mı
gerekli?

Soğuk bir şeyler almalıyım. Dinlenmek bana göre değil, bunu farkettim. Uyku beni yaşlandırıyor, evet bunu ben söyledim. Uyanık olduğum zamanlarda yaşamaya daha fazla eğilim gösteriyorum. Uyuduğum zamanlarda gördüğüm rüyalar çoğu zaman iç açıcı değil. Çok nadiren, bir rüyanın sürüp gitmesini istiyorum.
Dinleyecek hiç birşeyim kalmadı. Tükettim tüm albümleri ve her yaşlı adam gibi, yeni şeyler almak yerine eskilere sarılıyorum. Yaşlanıyorum, ölüyorum...

Dorian Gray gibiyim. Daha iyi bir örnek olamazdı sanırım. Onunla aramızdaki tek fark, benim bir tablom olmayışı. Kısa sürede bir tane edineceğim.

İşte yine yazıyorum.
Ve tadı hiç değişmedi...


3 yorum:

  1. Dorian olursan ben de Mina olurum kendi League of Extraordinary Gentlemenimizi kurarız ö.O

    YanıtlaSil
  2. Sen kızsın, senden centilmen olmaz. :P

    YanıtlaSil