4 Temmuz 2009 Cumartesi

Gökkuşağının Üzerinde Bir Yerlerde

Karışığım...

Parça parça, tane tane, birbirinden ayrılmış ama bir arada duran onlarca zerreyim. Biraz hareket edebilse, bir kuvvetle savrulsa birbirine karışabilecek su damlacıkları gibiyim. Vurduğunda dağılan civa misali oradan oraya akıyorum bilinçsizce...

Sözcükleri maddeleştirebilseydik eğer, her biri farklı bir şey olur çıkardı. Emir sözcüğü olarak düşünmeyin, istediğimizde yaratabileceğimiz şeylerden bahsetmiyorum. Söyleyiş tonumuz ve söylediklerimiz hakkında anlatmak istediklerim.

Kağıt kesiği gibi acıtan ve sevimli gülümsemelerle servis edilen sözcükler vardır ya, ah işte onlardan bir tane istiyorum. Yanına bir de ağır hasar veren, en ağır küfürlerden değil de, daha içten gelen, insana kendini koca bir sıfırmış gibi hissettiren cümlelerden getirin. Immm... Aperatif olarakta, biraz sorun olayım, küçük bir tabakta olsun lütfen.

Tüm bunları yedikten sonra, üstüne sigara niyetine çekilen sözler vardır ya. Ah onlar gerçekten güzel, seviyorum onları, doğal ağrı kesiciler onlar. En çokta onlardan istiyorum, farklı dostların doğumgünü armağanları gibi, güzelce paketlenip getirilsin önüme...

Ve geliyor akşam yemeğim...

Ve böylece bencilleşiyor, böylece iğrençleşiyor, böylece nefret edilesi bir varlık haline geliyorum. Böylece, iğrenç görüntümün altından gerçekleri görüyor, izliyor ve beynime kazıyorum. Böylece, sizi sizden daha iyi tanıyor ve sevgimi sunacağım kişileri özenle seçiyorum. Böylece, beni yüz üstü bırakmayacak dostlar ediniyor ve onları Gökkuşağının üzerinde bir yerlerde konuk edip, güneşi korkmadan izleyebilmelerini sağlıyorum.

Böylece kanıyor, böylece acı çekiyor ve böylece kabuğumdan sıyrılıp, içinde yattığım iğrençlik kozasından arınıyorum. Böylece, Gökkuşağının üzerin çıkarak dostlarımla bir araya geliyor ve yıldız ışığının görebiliyorum.

Teşekkürler, benim minik tetikleyicilerim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder