17 Nisan 2010 Cumartesi

Ben Kimleyim?




İnsan unutuyor her şeyi çarçabuk. Bir filin hafızasına sahip ben bile, unutuyorum bazen. Hayatta övünebildiğim tek şey hafızamken, bir şeyleri içten içe unutmayı isteyerek siliyorum dünyadan.


Ucuz bir romandan çıkıp, bu sandalyeye oturarak, bu ekranın başında sizlere bunları yazarken, en hafif mavi sakal parçasıyla dinleniyorum. Gözlerimi ağrıtarak dinleniyorum. Parça seçerken özen göstermeye çalıştım, elbette hiç biri sessizliğim kadar mükemmel olamazdı ama idare etmeye çalışıyorum...


İnsanların neler söyledikleri ile ilgili bir çok şey yazmışımdır sanırım. Bir önceki yazıda kustuğum tüm o kinlerle rahatlayarak, içi boşaltılmış bir şişe gibi devrik, ferahlamış bir şekilde tüm o tnt kalıplarını, navaron toplarını fırlatıp attım.


İnsanların söylediklerini önemsemeden yaşamak, sanırım özgür olmak gibi bir şey olsa gerek. Herkes her şeyi söylerken, hiç bir şey yapmamak gibisi yok.
O gün ve günlerden geriye kalan bir kaç şey var ama şu an için idare ediyorum.

Elbette, talihsiz tesadüfler var, elbette gitmeyi istediğim ve gidemediğim yerler var. Elbette olmasını istemediğim sınavlar var ama mecburiyet yok mu? Çok kötü...
Kim olursa olsun, hayatın bir noktasında, bir şeylere mecbur kalıyorsun. Acınma, aşağılanma, önemsememekten daha kötü bir şey varsa, o da mecbur kalmak olsa gerek. İstemeden bir şeyler yapmak, ne kadar verimli olabilir bilmiyorum.

Şu an için bir kaç gerekli şey dışında, sanıyorum ki hiç birşeye mecbur değilim. Biraz olsun rahatladım, biraz olsun ağırlığımı hafiflettim sanıyorum.


Birilerinin bunda etkisi var, birileri var, birileri bizi izliyor, birileri bizimle birlikte, birileri bize yardım ediyor, birileri sarhoş, birileri savaşıyor, birileri yaşıyor...

Peki...
Ben kimleyim?

Ben nerdeyim?

Sessizlik.. Kanımdan.. Daha.. Ağır...

11 Nisan 2010 Pazar

kinkusanadam

Filmin etkisi var mı bilmiyorum ama daha da kötü olabilir mi bilmiyorum. Yani, farkettim ki sorun bende. İnsanlarda bir sorun yok. İnsanlarla konuştuğunda; "Bu bir tek sende oluyor." cevabını alıyorum.

O zaman ben geçinilmesi güç, hatta imkansız bir adamım demektir.

İnsanlarla tartıştım. İnsanları istemiyorum. İnsanları istiyorum. İnsanlarla konuşurken çok samimi oluyorum, bu onların götlerinin uranüse sürtünmesine sebep oluyor. Ben insanlar tarafından çok konuşan biri olarak görülüyorum. Ben insanlara ihtiyacı olan bir adammışım gibi görünüyorum. Ne tesadüftür, her birine bir siktirname vermek için hevesliyim aynı zamanda.

Bundan günler önce; "Siktirnameleri hazırlamam gerek." demiştim. Yani, hayatıma iyi ya da kötü herhangi bir etkisi olmayan figüranların tamamını temizleyecektim. O karede bir tek ben olacaktım. Sevdiğim, sevmediğim tüm insanları temizleyecektim.

İnsanları çok umursuyorum ki, bütün bunlar oluyor sanırım. Ben Konya derken, onlar Hong Kong anlıyorlar. Sanıyorum ki, ben ağzımla değil, götümle konuşuyorum. İnsanlar ağızlarını kullandıkları için beni anlamamalarını doğal karşılıyorum.

Bak beyim! Beni hiç kimse arayıp sormaz. Beni sikseler, kimsenin ruhu duymaz. Ben böyle bir adamım. Hiç arayıpta, naber, nasılsın diye hatır soranını bilmiyorum. Arada sırada, yanlış mesaj gönderenler varsa böbürlenmesinler, hepinizi görebiliyorum.

Üstelik söz konusu sıradan insanlarsa tamam, bana tahammül edememeleri normal. Kadınlara, kızlaraysa hiç lafım yok. Onları da istemiyorum, eyvallah. Arkadaşlarıma gelince, her biri boğazına kadar dayanmış mıdır ki? Bugünlerde hep bir sebep bulup, bir noktadan sonra canımı yakmaya başlıyorlar.

Görüşme bitmiştir.
Görüşmek mi?
O da ne.
Kim farkına varır ki?
Burada hayat var!
Anlamıyorum seni!

Evet, ben geçimsiz bir adamım. Ben sizlerle konuşurken, beni anlamamanızı da normal karşılıyorum. Ben sizin zevkinize, zevklerinize hitap eden bir adam olmadım hiç bir zaman. Hatta, içinizden bazılarını sevip, öldüresiye sıktıysam da, bilinizdir ki değer verdiğim içindir. Yalnız, şunu da bilin ki, bundan sonra olmayacak. Afedersiniz.

O değil de, sarhoş tipi oldu yazı. Yani, gereksiz yere insanlardan özür dileyip, avrat gibi triplere girmeye benzedi ama gerekeni o sanıyorum ki.

Neyse, yatacağım. Bob Dylan'la kalın. Eğer okuyorsanız, üstünüze alının.

8 Nisan 2010 Perşembe

başkabibaşlık

Buraya bir sürü çığlıklar yazasım geldi. Yazı fontunu büyütsem, göz ağrıtmaktan öteye gidemeyecektim sanırım. Her türlü, çığlıklarımda kulak ağrıtmıyor. O sebepten, hiç göz yormayalım.

Tek bir soru var aklımda...
Çok değil..
Hepsi, hepsi bir tane...

Onlarca aşk şarkısıyla yorulan zihnimi, doyurabilecek bir başka kadın daha yok değil mi?