17 Haziran 2009 Çarşamba

Küçük Şehirler ve Büyük Köyler

Hava değişikliği adı verilen olayı yaşadığımın farkına varalı uzun zaman oldu. Algılamam gerekenden geç algıladığımı kabul etmeliyim. Bazı şeyleri yaşayarak öğrenirsiniz. Bu da o 'şey' lerden biri işte.

Büyük Köyler'e gittiniz mi hiç bilmiyorum. Ben oradaydım, büyük bir köyde...

Aslında ilk bakışta tam bir köy havası estirir, kokusundan iğrenirsiniz. Sonra, içine doğru sokulup büyüdüğünü, genişlediğini görünce bir şehir olduğunu düşünürsünüz. Hayır yanılıyorsunuz, kesinlikle öyle değil. Düşüncelerinizi sonlandırdığınız ve karara vardığınız nokta, başlangıç noktanızdır. Burası bir köy havası verir size, çünkü öyledir.

Tuzak içinde tuzak, soru içinde soru, iç içe geçmiş resimler galerisi, dünya'nın görünmeyen yüzü, Türkiye'nin Transilvanya'sı...

İşte tam burası!

Başka bir yerleşke ile kıyasladığınızda, "Aynı şurası gibiymiş..." diyeceksiniz. "Benzer..." Evet, uygun kelime bu olmalı. Benzer...

Benzerliklerini farkedeceksiniz ilk başta. Bankalar, Postaneler, Okullar, Sokaklar, Araçlar hep aynı. Yolların yönü, tabelaların şekli, reklam panolarının ışıkları, yiyeceklerin tadı, yastığın ya da kadının yumuşaklığı...

Hepsi 'benzer'
Evet, bugünün kelimesi 'benzer'

Fakat, bu büyük köyler ve küçük şehirleri birbirinden ayıran bir nokta var ki, bu da aslında hepimizin bildiği, gördüğü, yaşadığı bir 'şey' . ( Burada yer alan 'şey' kısmına, uygun olduğunu düşündüğünüz bir sözcüğü ekleyebilirsiniz. Cömertliğim üzerimde. )

Bu nokta; "Çeşitlilik"

Zengin görünmesi için masaya konulan, üç-beş değişik peynir türü ya da salatanın içine dolduran binbir türden malzeme gibi "Çeşitlilik" ten bahsediyoruz burada. Tam olarak söylemek istediğimi açıklayan cümleler bunlar...

Kısacası; Jelibon aynı jelibon, kadın aynı kadın, el kremi aynı el kremi, kitap aynı kitap, gitar teli aynı gitar teli, çekmece aynı çekmece, kıravat aynı kıravat...

Yani, hepsi yapması gereken işi yapıyor, hepsinin olayı aynı. Bir başka şehirde değişmiyor ama çeşitleri değişiyor. Daha çeşitli insanlar görüyor, daha farklı olaylara tanık oluyor, daha çok yaşamı izleyebiliyoruz. Mutlu olabilmek, üzülmek, sinirlenmek ya da ağlamak için daha fazla sebebimiz oluyor. Bize herşeyin "daha fazla" sını sunuyor. Bizi; daha "Daha"* yapıyor.

Bu yüzden, koca taş yapılar içinde oturup, devasa park alanlarının arasında gezip, daha fazla yaşama tanık olanlar, "Canım sıkılıyor, ölüyorum sıkıntıdan, gitmek istiyorum buradan." gibi cümleler kurmasınlar, okusun anlasın incelesinler, farkına varsınlar, bu söylediklerimi yapmazlarsa camdan atlasın, yere çakılsın, asfaltla sevişsin ve ölsünler...

"Bu şehirden gideyim de, neresi olursa olsun." Tribinde olanlar; İşte böyle nefret ettim sizden...

*Daha
: Tek başına okuyunca, ne kadar da aptalca bir sözcükmüş değil mi? TDK'de bir sürü anlamını buldum. Ne gerek var ki canım, okuyunca anlıyorsunuz zaten =)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder