28 Ocak 2010 Perşembe

Sucukla Kafa Olan Adam



Kafalar güzel, bir mersin sabahı, şehrin etrafını saran sisten azâd olmuş bir şekilde, kendimizi dağlara vurmuştuk adeta...

Her gün yaptığım gibi iğrenç bir şekilde sabahın sekizinde uyandım ama amaç farklı olunca yaptığın o uyanma işine katlanabiliyorsun bir nebze. Yetişememe derdi, yerinde duran bir iş yerinden öte, hareket eden bir araç olunca, ister istemez yatakta kıvranmaya vakit bulamıyorsunuz. Gözünüzü açtığınız gibi fırlıyor, ne bulduysanız üstüne giyiyorsunuz. Ah bir de, bambaşka şehirlerden gelip, hiç uyumadan buluşmaya katılanlar var ki, tanrı onları kutsasın.

Uyandıktan sonra yetişemeyeceğini farkederek, parayı çekmek için diğer bankaların aldığı ek ücrete lanet edip, "Ver ulan!" diyerek çektiğiniz o paranın değerini hesaplamıyorsunuz bile. Her gün ki yemek parasından öte, bu yaşamak için ödediğiniz bir bedel. Eğlenmek, sosyalleşmek, eski dostlarınızla buluşmak için kendinizden bir şeyler verdiğiniz an. Her şeyi ile değer doğrusu...

Uyandıktan sonra mahmur gözlerle, "Ne zaman varacağız." tarzında sözcüklerle, herkesin yaptığı gibi bir pikniğe, bir meçhule gidilirken söylenen o sözcüklerle sürekli sorulan sorulara maruz kalırken, kendime söylediğim tek şey; "Akşam dönerken, ne çabuk geçti zaman diyeceğiz." Dedim. Bak işte öyle oldu ki bunları yazıyorum.

Yapılan mangal, açılan içkiler, bira bardağının altı ile ezilen sucuk bile mükemmeldi her haliyle. Sayımız azdı ama ruhumuz vardı, her an bile bulduğumuz herşey ile sayımıza inat bir şeyler yapmaya çalışıyorduk. Bulduğumuz dürbünle, tüfekle fotoğraf çekilmekten tutun, elliiki destesi ile eşli pişti, batak oynamaya kadar...

Ayrıca, Ayça'mın doğumgünüydü. Pastayı keserken, uyumama ve hatırladığım kadarıyla, "İiki doğdun Ayçaaağğ.." diyerek alkış tuttuktan sonra 'yine' uyumama rağmen, bi şekilde onlarca, yüzlerce, binlerce izin günüme rağmen, pekte güzel günüm için tüm Ortaokul arkadaşlarıma buradan selam mı iletsem, öpücükler mi göndersem bilemedim.

Her halükarda, kendilerini sevdiğimi, bu tarz girişimlerde bulunmamız gerektiğini hatırlatacağım zaten. Böyle her boş anımızda, bir arada bulunup, yılların getirdiği yaşlılığa inat, gerekirse çocuklarımızla "Biz Çankaya 2002 Mezunuyuz ULAN!" diyerek bir araya gelmeye devam edersek, nassı da güzel olur, nassı da şeker olur, bi bilseniz...

Çok pis kafalardayım, Orkun (Orkhun muydu lan yoksa :P) ile eve dönüşümüzde, adamı eve dönerken Beşiktaş harici bildiğim tüm takımlara (ki buna brezilya milli takımı da dahil.) etmediğim küfrü, sövgüyü bırakmadım Mersin'in göbeğinde xD

Kendinize mukayet olun ey mezundaşlarım, arasıra bi haber edin, sevindirin beni, bizi... Mangal yalan olur derken, bir parçası olduk lakin pekte güzeldi. Şubat'ı sabırsızlıkla beklemekteyim... =)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder