29 Eylül 2009 Salı

Hey!

Ah, bir şeyler beni yazmaya itti sonunda. İlham aldım, kıskandım, imrendim... Sizleri izlerken, bir kez daha yazmaya değer bir şeyler olmasa da, bendeki isteğin alevlerini canlandıracak bir şey buluyorum her seferinde. Bir süre, nedensiz yere buradan soğuduğum, korkup kaçtığımı farkettim.

İnsan kendi iç dünyasından kaçar mı?
Kaçar, kaçar...

Çalma listesinde çok hafif parçalar var bu gece, The Veils ile vakit geçiriyor ve yer yer kalp krizleri geçiren bilgisayarımın, yaptıklarım yüzünden hayatta kalması için uğraşıyorum. O kadar çok boş vaktim var ki, kullanamıyorum. Sadece bir yerlerde oturarak, yiyerek, içerek ve çoğunlukla uyuyarak geçiriyorum.

İnsanın elinde bir miktar boş zaman olduğunda, kesinlikle değerlendiriyor. Tüm çalışma, okuma süreci boyunca sıkılıp, o boş zamanından ne yapacağını düşünürken, uyku içerisinde çalışmayan beyin, uyanıklığa geçtiğinde saçma salak davranmanıza yol açıyor. Bir aptal gibi etrafa bakarken, en yakın yerdeki yenilebilir şeyi tüketmeye ve içilebilir bir sıvıyı ağzından dökmeye çalışıyor insan...

İşte bütün gün uyumuş olmanın getirdiği bir aptallık nöbeti daha başlıyor. İnsan ne yapacağını bilemez bir şekilde, okulların açılmasının beni etkilememiş olması ne garip. O malum günü bekliyorum, bayramı bekleyen çocukların mutluluğu ile evden çıkıp bir kaç günlüğüne şehirden uzaklaşacağım günü bekliyorum.

İnsan bir kez ayrıldıktan sonra bir daha alışamıyor aynı yere, doğduğu yer bile olsa, geceleri yastıklar bile bir başka geliyor. Yattığın yatakta sanki pamuk değil de, taş parçaları dolu. Bilgisayarın, masan, odan farklı. İnsanlar farklı, arkadaşlar farklı, kendin bile farklılaştığının farkındasın.

Bir süre kaçmalı, koşmalı, sevecek bir şeyler bulup onunla avunmalı.

Parçası: The Veils - Under the Folding Branches

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder