27 Kasım 2009 Cuma

Cehennem?

Onlarla ilgili hiçbir şey yazmak istemiyorken, kendimi yazmak zorunda hissediyor olmam can sıkıcı, biliyorum. Yazarak rahatlayan insanlar beni anlayacaktır.

Onlar'dan önce bir şeyleri "yapmak zorunda olduğun için yapmanın" ne kadar acı verici olduğundan bahsetmeli miyim, bilmiyorum. Buna en güzel örnek ders çalışmaktır. Elbette, dersten kaçış vardır. Oysa, bundan kaçış yok. Ve katlanmak zorunda olduğunuz her saniye, etinize yeni bir iğne batırılıyor gibi.

Biliyorum... Bunu yaşayanlar, hissedenler ve bilenler var.

Bir parfüm şişesi büyüklüğündeki dünyalarında, hayatlarındaki önemli tek şey satın aldıkları yeni 'şeyler' olan insanların arasında bulunmanın verdiği sıkıcılık beni öldürüyor. Kendimi işkence içinde hissediyorum. Muhattap olduğum o insanlar, her biri farklı bir işkence aleti. Sahte samimiyet ve kibarlıklarıyla, her birini başından vurmak isterdim... Ayrım göstermeksizin üstelik... Bam! Bam! Bam!

O küçük dünyalarındaki büyük kişinin ve önlerindeki amaçlar, küçük bir çocuğun istekleri kadar. Bir avuç dolusu şeker gibi ve ya bir bardak kola ya da başka şeyler...

Her biri birer fahişe, birer ibne, birer pezevenk.. Her biri. Her biri ölmeyi fazlasıyla hakediyor, her biri sahte gülümsemesiyle bir şeytanı andırıyor. Ama hayır, şeytanların bile prensipleri olduğunu düşünüyorum. En azından, bu kadar kaypak olamayacak kadar düzenlilerdir. Tiksindirici değil, nefret edilesi olduklarını düşünüyorum ama mide bulandırıcı insanlar kadar değildirler eminim.

Yazı onlar yüzünden karışmaya başlıyor, beynim daha fazlasını düşünmemek için gözlerimi kapatıyor. Beni durdurmak ve ağzımdan daha fazla kötü sözü yazdırmamak için, uykum geliyor, esniyorum.

Yine yarın olacak ve yine..
Ve yine o iğrenç yaratıkların yanında olacağım.
Ve yine o iğrenç yaratıklarla bir gün geçireceğim.
Ve yine o cehennemden çıkıp hücreme dönecek.
Ve yine o cehenneme gideceğim.
Ve hayat böyle devam edecek.
Cehennemin monotonluk olduğunu,
Yaşayarak öğrendim.

Oh, poor twisted me...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder